Bazı filmler vardır, üzerinden on yıllar geçse de taze kalmayı, izleyiciyi o ilk günkü heyecanla içine çekmeyi başarır. David Lean’in 1946 İngiltere yapımı "Büyük Umutlar" (Great Expectations) filmi, benim için tam olarak böyle bir eser. Defalarca izlememe rağmen her seferinde aynı siyah-beyaz büyünün içinde kaybolduğumu hissederim. Birçok kez sinemaya uyarlanan bu kült eser, bana göre halen listenin en başında, rakipsiz bir zirvede duruyor.
Filmin en büyük gücü, yönetmen David Lean ve görüntü yönetmeni Guy Green’in yarattığı görsel dilde saklı. Renkli sinemanın imkanlarına rağmen siyah-beyazın tercih edilmiş olması (veya o dönem için bir zorunluluk olsa bile bu denli ustaca kullanılması), filme adeta bir illüzyon havası katıyor. Viktorya Dönemi’nin sisli bataklıkları, Miss Havisham’ın zamanın durduğu o tozlu malikanesi ve Londra’nın kaotik sokakları, siyah-beyazın kontrastıyla belleğimize kazınıyor.
Film, mütevazı bir öksüz çocuk olan Pip’in, esrarengiz bir hayırseverin (haminin) yardımıyla bir "beyefendiye" dönüşme serüvenini anlatır. John Mills, Valerie Hobson ve sinema dünyasına yeni adım atan genç Alec Guinness gibi dev isimlerin oyunculukları, hikâyenin insani derinliğini mükemmel yansıtır. Jean Simmons’un canlandırdığı genç Estella karakteri ise soğukluğu ve güzelliğiyle hikâyenin duygusal kırılma noktasını oluşturur.
Tabii ki bu başarının temelinde, Viktorya Dönemi İngiltere’sinin en güçlü kalemi Charles Dickens (1812-1870) yatıyor. Dickens’ın hayatı, aslında yazdığı romanların bir yansıması gibidir. Henüz on iki yaşındayken ailesinin borçları nedeniyle bir fabrikada çalışmak zorunda kalması, onun en büyük öğretmeni olmuştur. İşçi sınıfının sefaletini, çocuk işçilerin dramını ve toplumsal sınıflar arasındaki uçurumu bizzat deneyimlemiş; bu gözlemlerini cerrahi bir titizlikle eserlerine taşımıştır.
Büyük Umutlar, sadece bir başarı hikayesi değil; sınıfsal hırsların, pişmanlıkların ve nihayetinde özüne dönmenin hikayesidir. Eğer sinemada gerçek bir atmosfer ve derinlik arıyorsanız, David Lean’in bu siyah-beyaz şaheserine bir kez daha şans verin. Göreceksiniz ki, sinemanın yarattığı o illüzyon hala ilk günkü kadar parlak.
Sonuç olarak hem kitabını hemde siyah beyaz olarak 1946 yapımı bu görkemli filmi izlemini öneririm.
İnanın pişman olmayacaksınız.
Hele TV’lerde ağalı, konaklı, mafyalı, vurdulu kırdılı, uydurulmuş sözüm ona tarihi saçma sapan dizi ve filmleri izlemenizden çok daha değerlidir.