Bozkırın Tezenesi Bir Garip Neşet Ertaş

Halil Yeni

Kaybettiği sağlığını geri kazanmak için gittiği Almanya özgürlüğünü elinden alır Neşet Ertaş’ın. İstemeden gerçekleştirdiği bir trafik kazası üzerine Ozan,  içine güneş doğmayan mahpuslarda yatmak zorunda kalır. Türkiye’de türküleri dilden dile dolanıp gönülden gönüle gezse de cezaevine o vakit ne geleni ne de soranı vardır. Aldığı vakit eline bağlamanın tezenesini, anlatmaya başlar türküleriyle yaşadığı bu özlemi. ‘’Hapishanelerde güneş doğmuyor / Geçiyor bu ömrümde günüm dolmuyor / Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor / Yok mu hapishane beni arayan / Bu zindanda ölem canım gardiyan’’ 
 
Adının hiç okunmadığı görüş günlerinin birinde cezaevine bir zarf gelmiştir. Yaşar Kemal ona kendi yazdığı bir kitabını göndermiş ve kitabın giriş sayfasına ‘’BOZKIRIN TEZENESİNE’’ diye bir not iliştirmiştir. Bu öyle bir nottur ki, o günden sonra Neşet Ertaş Bozkırın Tezenesi olarak görülmüştür.     

Kırşehir’in köy düğünlerinde babasıyla bağlama vurup, türkü çalan, zil takıp, göçek oynayan bu ozan yoksulluğa isyan edip cebindeki 2,5 lirayla düşer zamane umut yolu İstanbul’a. İlk geçim derdine, ‘’cugara’’ parasına sonrada karın tokluğuna iş ararken sokaklarda, gövdesine bir yer edinir ‘’Beyoğlu Saz’’da. Orada yer, içer, orada söyler türküsünü. İkide plak yapar. Fakat İstanbul’a alışamamıştır ve bozkır özlemi ağır basmıştır.
 
Sırtlanır bağlamasını düşer Ankara yoluna. TRT’de açılan bir sınavı kazanır. Gündüzleri TRT radyosunda akşamları gazinolarda çalışır ve Ankara’da sevdalanır bu gönül insanı ‘’yazını kışa çeviren’’ Leylasına. Evlenir. Üçte evlat getirirler dünyaya. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vermek istediği ‘Devlet sanatçılığı’ unvanını “Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluktur ” diyerek kabul etmez.
 
Bir gün sahnedeyken eline felç iner. Tedavi olmak için Almanya’ya gider ve iyileşse de kalır orada. Gurbetçilere türkü yakar,  bağlama dersleri verir. Yıllar sonra Türkiye’den haber gelir.   ‘’Ustam’’ dediği babası ölüm döşeğindedir. Gelir. Babasını görür. Elini yüzüne sürer. Sessizce geri döner.
 
Uzun yıllar öyle sessizdir ki. Kulağına kendisinin öldüğü söylentileri bile gelir. Bir gün TRT’de türküsünü okuyan müzisyen, hakkında ‘’rahmetli sanatçımız” diye söz edince, “Devlet kanalı yalan söyler mi?” diye öfkelenip, çıkar gelir ülkesine… 25 yıl sonra yapmış olduğu ilk konserinde, ceketinin önünü açmak için bile seyirciden izin isteyen, dinleyicisine “ayaklarınızın türabı, gönülleriniz hizmetçisi, dertlerinizin ortakçısıyım” diye seslenen Neşet Ertaş’ı binlerce insan saatlerce ayakta alkışlar. 

 Yörük ’lük anlına yazılmıştır ozanın. Kırşehir’in İbikli köyünden çıktığı yol onu ilk Yozgat’a sonrasıyla İstanbul, Ankara, Almanya ve 30 yıl sonra baba ocağı Kırşehir’e ‘’ölürsem beni babamın ayaklarının dibine gömün’’ vasiyetini yerine getirmek için götürür.  Bozkırın Tezenesi 25 Eylül 2012 günü 74 yaşında bozkırın kalbine gömülür.
 
Yüreğinde sevda, duvarında bağlama olan herkesin, hayatından bir kere geçmiştir bu ozan...  Ölüm yıl dönümünde anısına saygıyla. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.