BİR ZAMANLAR GEBZE’DE

Cengiz Akgün

Sanırım 47 yılı aşkın bir zaman diliminden bahsediyoruz. Zira ailece İstanbul’dan Gebze’ye geldiğimizde, bu kentin nüfusu zar zor otuz üç binleri buluyordu. O günkü Gebze, zihnime sessizliğin ve dinginliğin başkenti olarak kazınmış durumda. Bugün baktığımda ise geriye o huzurlu tablodan eser kalmadığı gibi, yerini acı bir hayal kırıklığına bırakan, koca bir beton yığını görüyorum.

Tek katlı, bahçeli evlerin bahçelerindeki kavak ağaçları, yaz aylarında serin gölgeler sunardı. Yer yer toprak yollar, kasaba romantizminin en güzel resimlerini çizerdi. Altyapı mı? O zamanlar lüks bir merkez hizmetiydi. İlçe merkezi dışında kanalizasyon için kazılan foseptik çukurları, içme ve kullanma suyu içinse meşhur kuyu suları vardı. Kireçli ve acı tadına rağmen o suyu içerdik. Tatlı su ise daha çok Yumrukaya’dan özel olarak getirilirdi.

Peki ya trafik? Trafik ve park sorunu diye bir derdin hayalini kurmak bile imkânsızdı. Şimdilerde araç trafiğinin zirve yaptığı İbrahim Ağa Caddesi’nin Aksasapağı kesiminden gün içinde tek tük araç geçerdi. Sokakta gördüğünüz herkesi tanır, selamlaşıp yolunuza devam ederdiniz. Komşuluk ne bir beklenti ne de bir çıkar üzerine kuruluydu; o yılların o samimi ve sıcak ilişkileri, bana göre bugünün binlerce sahte "sosyal" bağından daha kıymetliydi.

Güneş battığında, hayat adeta yavaşlar, herkes evine çekilirdi. Çarşıda bile pek kimse kalmazdı. Gebze’nin sakin akşamları, evlerin önünde kurulan sandalyelerde, çay eşliğinde koyu komşu muhabbetleriyle geçerdi. Huzur vardı. Nefes alınabilen, toprağın ve suyun temiz olduğu, yaşamanın bir keyif olduğu bir yerdi Gebze.

Geldiğimiz noktaya bakın. Gebze, sanayi ve göç baskısıyla kontrolsüz bir şekilde şişmiş bir nüfusa sahip. Hava kirlenmiş, toprak kirlenmiş, su kirlenmiş. Trafik ve park sorunu artık kronik bir yara. Hızla büyüyor, evet, ama ne yazık ki "kentleşme" adına bir milim bile ilerleyememiş. Gebze, devasa bir sanayi kompleksinin gölgesinde kalmış, ruhunu yitirmiş büyük bir Anadolu kasabası görünümünde.

Bugün hangi Gebzeli’ye sorsanız, "Burada yaşamaktan mutluyum" cümlesini kurmakta zorlanır. Bu kente mecburiyetle tutunmuş binlerce insan var. İş, aş ve bir takım sosyal zorunluluklardan ötürü burada yaşamaya mahkum olmuşlar.

O eski, sessizliğin ortasındaki Gebze, artık sadece bir anı. Acı ama gerçek. Geriye dönüp baktığımızda, elimizde kalan tek şey; eski fotoğraflarda ve hatıralarda kalmış o dinginliğin özlemi. O kadar...