Bir Sohbetin Özetidir (3) Şair Fehmi Tazegül

Tuncer Altunbulak

                                                   

 

Bizim sokaktan her gün aynı saatte beyaz takım elbiseli fötr şapkalı bir adam geçer. Saçları hiç dökülmemiştir, beyazdır. Şoförler onu görünce vay bey baba merhaba derler. O da merhaba evlatlar der! Fuzuli’den beyitler okur… Adam gittikten sonra şoförler okumuş adamdır derler ama huyu kötü, küçük kızlara düşkün. Sait Faik anlatır. Söze sohbetle başlayalım dedim. Bu bir sohbettir, sohbetle devam edelim… Yıllar önce inşaatta amelelik yaptığım bir arkadaşımı gördüm. Sırtındaki takım ve kolundaki saat benim 60 yıllık birikimimi satın alır. Ayaküstü eski günleri andık baktım o eski aç kaldığımız günleri unutmuş. Bir yere gidip oturalım dedim, yürümeyelim arabam var onunla gidelim dedi. Araba da araba ha…

200 milyonluk bir jeep yahu bu ne iş dedim… Ticaret yapıyorum dedim ticaret böyle benim pantolonumun kıçı yırtık emeklilik param bir pantolon almama müsaade etmiyor.

Sohbet dedik sohbetlerle başladık bugünkü sohbetimizin konuğu çok renkli bir kişilik marjinal fikirleri olan biri. Bir halk şairi ve eğitimci Fehmi Tazegül. Önce hocamın benim için yazdığı şu güzel şiiri sizlerle paylaşmama izin verin; Kitap okursun düşmezsin gözden/ Yıllarca çekmişsin sen bu yüzden/ Kıtabı aramıza soktun arkadaş/ Yaralı gönlüne geçmiyor sözün/ Parada pul da yoktur gözün/ Olmamış senin baharın yazın/ Sözlerin beni üzdü arkadaş/ Altmış sekizde gerçek yoldaştın/ Ekmeğini herkes ile paylaştın/ Önüne çıkan engeli aştın/ Sevgimiz sana bitmez arkadaş

Hocamın emeğine, diline teşekkür ediyorum. Hocam bu şiiriyle beni doğup büyüdüğüm köyüme götürdü. Hocamla başlattığımız bu sohbet bir anda on kişi oldu, masamızın etrafı insanlarla doldu. Genç bir arkadaş hocamın şiirinde sözünü ettiği kitap okuma güzellemesini benim açmamı istedi. Ne zaman insanlara kitap okuyun desem hep şu tepkiyi alırım; kitap almaya paramız yok… Tabii ki memleketin ekonomisi iyi değil. İşsizlik, açlık ve adaletsizlik var. Hayat zor. Bu durum özellikle kitap okumaya ihtiyacı olan emekçileri etkilemektedir. Ama yine de insanın ayda bir kere kitap okumasına engel değil. 2 gün sigara içmesek, ayda bir iki bira içmesek, totoya motoya paramızı vermesek ayda bir kitap alabiliriz.

Ülkemizi içinde bulunduğu kötülüklerden kurtarmanın, kelime hazinemizi geliştirmenin yolu, ifade özgürlüğümüzü pekiştirmenin yolu, ana dilimizi daha iyi öğrenmenin yolu, birilerinin bizleri kandırmamasının yolu- işte bütün bu güzelliklere ulaşmanın yolu kitap okumamızdan geçiyor. Bankalardan kredi çekip ev-araba alabiliyoruz. Pahalı otellere gidebiliyoruz. Son model akıllı telefonlar alabiliyoruz ama ayda bir kitap alamıyoruz. Evimize her türlü lüksü alıyoruz ama bir kütüphane kuramıyoruz. Ne olur bana kitap almak için paramız yok demeyin. Ben kendime pantol şu bu almıyorum ilk önce kitap alıyorum. Ülkemizi adaletsizlikten, halkımızı cahillikten kurtarmanın yolu kitap okumadan geçiyor.

Bu hafta Tiflis’i anlatan bir kitap okudum yazar Gürcülerin Kraliçe Tamara ve Azize Nino isimli iki büyük kadın kahramanı anlatmış. Nino’nun Manas Destanı gibi destansı bir hayatı var. Kitap bir derenin kenarında bir gencin ağlamasıyla başlıyor. Bir mitoloji harikası… Masadaki arkadaşlardan biri bize Dostoyevski’yi anlatmamızı istedi. Anlatırım dedim tabii. Adam kanıma karışmış. Dostoyevski dünya roman yazarlarının piri, üstadı ve evliyasıdır. Özel hayatındaki günahkarlığı kendisini bağlar, bize düşen görev onu araştırmak, öğrenmek ve öğrendiklerimizi hayatımıza katmak. Onun büyük bir romancı olduğunu anlamamız için sadece Suç ve Ceza isimli romanı yeter. Bu romanın erkek kahramanı bir katildir (Raskolnikov) kadın kahraman ise bir fahişedir (Sonya). Dostoyevski bu romanıyla hem dini, hem ahlakı hem toplumu hem de insanı sorgular. Roman kahramanlarının elinden incil hiç düşmez. Bir fahişe ile bir katilin Allah’a nasıl iman ettiklerini görürüz bu romanda. Çıldırtıcı bir sorgulama delicesine bir iç çatışma… Gerçekten okumaya değer. 10 tane Kars’lı bir masada sohbet eder de kaşardan, baldan, kazdan ve yörenin en güzel yemeği Hıngaldan söz etmez mi... Hıngal XIII. Yüzyılda Moğollardan yadigar kalmış bize. Tanesi bir kaşığa sığmasıyla ünlüdür. Mrifet içindeki suyunu dökmeden yemekte…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.