BİR ŞAİRİN KISA HİKÂYESİ

Halil Yeni

 

 

Bugün bir şairle tanıştırmak istiyorum sizleri köşe yazımda. Daha 22 yaşında veremden hayatını kaybeden şair Rüştü Onur’la…

 

1920 tarihinde Zonguldak da dünyaya geldi. Babası, bir köy öğretmeni annesi ev Hanımıydı. Ailenin en büyük çocuğuydu Rüştü Onur. İlköğrenimini 1933’te Devrek’te tamamladıktan sonra Kastamonu’da başladığı ortaöğrenimini Zonguldak’ta sürdürdü. Vereme yakalandığı için 1938’de öğrenimine bir yıl ara vermek zorunda kaldı; ertesi yıl tekrar okula başlasa da artık okul havasından uzaklaştığı için öğrenimine devam edemedi. Okulu bıraktı ve “Maliye Varidat Memur Muavini" olarak Ereğli Kömür İşletmeleri'nde çalışmaya başladı.

 

Hastalığının şiddetlendiği 1941-1942 yıllarını iş ve hastane arasında geçiren Onur, Zonguldak da bir sene öğretmenlik yapan Behçet Necatigil ve yakın arkadaşı şair Muzaffer Tayyip Uslu ile birlikte Zonguldak’ta çıkan dergi ve gazetelerde ve İstanbul’da yayımlanan Değirmen mecmuasında şiir ve yazılar yayımladı.

 

Sağlığı kötüleşince İstanbul’a giderek Heybeliada’daki Sanatoryumda tedavi gördü. İstanbul-Zonguldak seferlerini yapan Anafartalar Vapurunda Mediha Sessiz ile tanıştı. Mediha Sessiz Karabük Demir Çelik Fabrikası'nda çalıştığı sırada aniden rahatsızlandı. Hastalığının ne olduğu belirlenemeyince İstanbul'a gitti ve Heybeliada sanatoryumunda tedavi gördü. Taburcu edildi fakat hastalığı iyice arttı. Bu süre içinde Rüştü Onur ile evlenen Mediha Sessiz, çok geçmeden yaşamını yitirdi. Bunun üzerine Rüştü Onur'unda hastalığı arttı ve ağırlaştı. Nitekim Beşiktaş’ta Şair Leyla Sokak’taki evinde 2 Aralık 1942'de yaşamını yitirdi. Ortaköy Mezarlığı’na defnedildi.

 

Rüştü Onur hastalığı nedeniyle yaşamının çok kısa olacağını bilerek yaşadı ve şiirlerine de bu duyguyu yansıttı. Adı, ölümünden sonra hep kendisi gibi genç yaşta ölen şair arkadaşı Muzaffer Tayyip Uslu ile anıldı. Yılmaz Erdoğan da 22 Şubat 2013'de vizyona giren ‘’Kelebeğin Rüyası’’ adlı filminde arkadaşı Muzaffer Tayyip Uslu ile birlikte onun hayatını anlattı.

***

Ne varsa içimde aşktan gayrı attım / Ne varsa dışımda, şapkadan, potinden gayrı sattım / Ne varsa odam da yatak, yorgandan gayrı üstünde yattım. / Ve bir kuşluk vakti insan ayağı değmemiş bir yola saptım / Canım insanlar ve canım apartmanlarıyla şehir / Geride, benden geride / Ne bir dost başı / ne düşman ayağı düşüne bilirim

 

Kimden sual ettiysem halimi güldüler / Anam bile şiir yazdığım için bakmadı yüzüme / Yalnız bir öğleüstü sofrada / Ölüm mukaddermiş dedi / Hâlbuki yaşamak alnımın yazısı…

 

Ben ölsem be anacığım / Nem var ki sana kalacak / Ceketimi kasap alacak / Pardösümü bakkal, Borcuma mahsuben… / Ya aşklarım, ya şiirlerim ne olacak / Ya sen ele güne karşı / Nasıl bakacaksın insan yüzüne / Hülasa anacığım / Ne ambarda darım, Ne evde karım var. / Çıplak doğurdun beni, Çıplak gideceğim…

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.