BEŞİNCİ ÇAN KİMİN İÇİN ÇALIYOR?

Cengiz Akgün

İngiltere’nin gri sabahlarından birinde, kilise çanının sesi şehre yayıldığında halk durup dinlermiş. Çan bir kez çalarsa sıradan bir vatandaşın, iki kez çalarsa bir asilin, üç kez çalarsa kraliyet ailesinden birinin, dört kez çalarsa bizzat Kral’ın öldüğü anlaşılırmış. Sınıfsal hiyerarşinin ölümde bile kendini gösterdiği bu gelenek, bir gün hiç beklenmedik bir şekilde bozulmuş.

O gün çan tam beş kez vurmuş.

Halk şaşkınlık içinde kiliseye koşmuş. Kraldan daha büyük, daha yüce kim olabilir ki beşinci kez çan çalınsın? Papazın verdiği cevap ise bugün dahi kulaklarda çınlaması gereken cinsten: "Kraldan daha önemli bir şey öldü; Adalet öldü!"

Adalet, bir toplumun sadece hukuk sistemi değil, aynı zamanda nefes aldığı ciğeridir. Tarih boyunca güç sahipleri, kendi iktidarlarını korumak için bu devasa terazinin kefelerine müdahale etmeye yeltenmişlerdir. Siyasetin ve gücün gölgesi mahkeme salonlarına düştüğünde, o terazi artık doğruyu tartmaz hale gelir. "Şirazesi kaymış" bir terazi, sadece suçluyu cezasız bırakmaz; aynı zamanda masumun umudunu, toplumun devlete olan güvenini ve geleceğe dair inancını da yok eder.

Adaletin en büyük düşmanı imtiyazdır. Eğer bir sistemde kişinin mevkisi, serveti veya yakınlıkları hukukun önünde bir zırh teşkil ediyorsa, orada hukuktan değil, ancak "güçlünün yasasından" bahsedilebilir. Oysa gerçek hukuk, bir kral ile bir işçiyi aynı kürsünün önünde eşit kılan o görünmez bağdır.

Bugün dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, adalet terazisinin siyasi rüzgarlarla sallandığına şahitlik ediyoruz. Ancak unutulmamalıdır ki; adalet mülkün temelidir ve o temel sarsıldığında saraylar da, evler de aynı enkazın altında kalır.

Doğru tartmayan bir adalet terazisi, sadece kağıt üzerinde bir hata değil, toplumun vicdanında açılmış derin bir yaradır. Hukuk, bir grup azınlığın çıkarlarını korumak için kullanılan bir enstrüman haline geldiğinde beşinci çan çalmaya başlar.

Bizim görevimiz, o çanın beşinci kez çalmasına izin vermemek, adaleti herkes için eşit ve ulaşılabilir kılmaktır. Çünkü adalet öldüğünde, geriye korunmaya değer bir krallık da kalmaz.

Böylesine yaşamsal önem sahiptir adalet ve hukuk.

Ne demiş Montesquieu:

"Bir şahsa yapılan haksızlık, bütün topluma yöneltilmiş bir tehdittir…"