Baş belası kararlar

 

Türkiye, 8. Cumhurbaşkanı Özal’ın Başbakanlık görevini yürüttüğü 24 Ocak 1980 tarihinde, ülkeyi neo-liberal politikaların kucağına atan yeni ekonomik kararlarla karşı karşıya kaldı. Yetmedi, bu kararların hayata geçirilmesi için gereken stabil ortamı sağlamak adına hareket eden uluslar arası tekelci sermayenin kayıtsız şartsız desteğiyle hareket eden faşist cuntanın 12 Eylül darbesiyle karşılaştı.

İşte, baş belası o 24 Ocak kararları, ülkeyi baş belası bir ekonomik ve siyasal sistemin içine sürükledi.

Bugün, mevcut sorunların çözülemez hale gelmesinde, toplumsal barış için gereken uyumun sağlanamıyor olmasında, çalışanlar, emekliler ve yoksullarla sermaye arasındaki gelir dağılımı makasının giderek açılmasının altında, o baş belası kararların etkisi bulunuyor.

Toplumun, militarist baskı altında tutulup korkutularak biat etmeye zorlanmasında, yetmezmiş gibi gericileştirilmesinde, aydınlanmacı tarihin çarklarının gerici ve işbirlikçi bir siyasal anlayışla sözde yeni bir Türkiye yaratılıyor algısının yaratılmasının altında, hep bu 24 Ocak kararlarının imzası bulunuyor.

O yüzden baş belası kararlardır…

Kamucu anlayışın tamamen tasfiyesi için önce karma ekonomi diyen,

Yetmeyince piyasa ekonomisi diyen,

Devamında, toplumun 55 yılda yarattığı tüm ekonomik ortak değerleri talan edip satan, sermayeye peşkeş çeken,

Topluma, ‘’ileri demokrasi’’ safsatasıyla deli gömleği giydirmeye çalışan anlayışın temeline harç koyan 24 Ocak kararlarıdır.

altında, hep bu 24 Ocak kararlarının imzası bulunuyor.

O yüzden baş belası kararlardır…

Bu kararların uygulanması için, bugün metal işçisin,n düşmanı olan MESS koltuklarından yola çıkan Turgut Özal başbakan yapıldı. Yetmedi, sonra da Cumhurbaşkanlığı koltuğu kendisine altın tepside sunuldu ve sürecin zarara uğratılmaması sağlandı.

Tabi, bu kuşatmanın bir de emek ayağı olmalıydı…

Bu kararların hayata geçirilmesi için toplumun tepkilerini konsolide edeceği düşünülen 12 eylül faşist darbesi yapıldıktan sonra kurulan ilk hükümette, sözde işçi ve çalışanların temsilcisi olarak TÜRK-İŞ’in Genel Sekreteri Sadık Şide, hükümette Çalışma Bakanı yapıldı.

İşçiye, ‘’işte sizden biri de hükümette’’baskısı yapılarak, atması muhtemel karşı adımların ertelenmesine zemin hazırlandı.

Bu kadar organize bir emek karşıtı proje, herhalde üç beş demokrasici siyasetçinin eline terk edilemezdi. O yüzden de, gereken yapıldı.

Hala farkına varılamayan bu gerçekliğin yarattığı baskıcı, neo liberal, gerici politikaların cenneti haline gelen ülkemizde, baş belası bu kararları yok sayan, karşısına kamucu, aydınlanmacı ve halkçı kriterlere dayanan ekonomik ve sosyal bir modeli dayatan bir toplam yaratmak gerekiyor.

Bu oluşturulamadığında ne süreç kalır, ne de emekçi halkın geleceği…