ATATÜRK’LE SINAVIM

 

Atatürk’ün adını ilk ne zaman duydum hatırlamıyorum. Muhtemelen, henüz okula başlamadan okullarda yapılan milli törenleri seyretmek için gittiğimde duymuşumdur. Sonra ben de okullu oldum, sıraları doldurdum.

Atatürk’le ilgili ilk şiirimi okuduğumda dördüncü sınıftaydım. Daha sonraları da öğretmenler tarafından şiir okutmak için seçilmiştim. O zamanlar şeçilmiş olmaktan mutlu olurdum. Şimdi düşünüyorum da, galiba beni seçmelerinin sebebi, çok iyi ezber yapabiliyor olmamdı. Hatasız okuyacak olabilirdim ve öğretmenler kendini garantiye alıyordu.

O zamanlar benim için güzel şiir okumak demek, sesimi ne kadar yüksek tonda tutabiliyorsam, o demekti. Şimdi düşünüyorum da, hiçbir öğretmenimin “şiir şöyle okunur “diye bana taktik verdiğini hatırlamıyorum. Okuyacaksın derlerdi, ben de ezberlerdim ve bağıra bağıra okurdum.Büyüklerimizden öyle görmüştüm.

Şiirde ne diyor, ne anlatmak istiyor, umurumda bile değildi. Daha doğrusu, umursamamı kimse söylememişti. Görevlerimi başarılı bir şekilde tamamlardım. Atatürk sevilmesi gereken kişiydi ve ben de seviyorum derdim, gerçekten sevip sevmediğimi bilmeden. Onu da ezberlemiştim.

Tıpkı, küçükken gönderildiğimiz kuran kursları gibi; dinim, peygamberim, mezhebim, imanın şartları, elif,be,te,se,cim…Daha çok Allah yakacak ezberi. Orada da görevlerimi başarıyla tamamlardım. Gerçekten sevip sevmediğimi bilmeden onları da ezberleştim.

Oysa ezberin olduğu ama sorgulamanın olmadığı yerde, “öğrenme”nin gerçekleşmediğini ilk lise yıllarımda, yine kendi başıma keşfedecektim.

Ve ne yazık ki hala eğitim sistemimizin ezberin ötesine geçemediğini üzüntüyle belirtmeliyim. Neyse, eğitim sistemimiz derin bir konu, buraya şimdilik dokunmak istemiyorum.

Atatürk’ü ilk sorgulayarak öğrenmeye başladığımda doksanlı yılların başlarıydı.

O güne kadar Atatürk sevilmesi gereken ve sorgulamayı bile akıl edemediğim Türkiye Cumhuriyet’inin kurucusuydu.

Bu yıllarda konu neydi hatırlamıyorum ama uzunca bir süre, bütün siyasi partiler televizyonlarda tartışma programlarına katılıyor ve hepsi de Atatürk’ün aslında o partinin misyonunu temsil ettiğini söyleyerek bir şekilde Atatürkçü olduklarını belirtiyorlardı ama aynı zamanda hepsi de birbirine karşı çıkıyordu.

Kafam yine çok karışmıştı, tartışmaları da komik bulmuştum. Ve Atatürk’ü de gerçekten çok merak etmeye başlamıştım. Atatürk, o güne kadar bildiğim kırık dökük bilgilerin ötesinde kimdi? Nasıl bir kişilikti, hangi felsefeleri benimsemişti, ne tür inançlara sahipti? Ben Atatürk’ü gerçekten seviyor muydum? İnsan tanımadığı birisini sevebilir miydi? Sevmek kavramıyla, değerli bulmayı birbirine mi karıştırıyorduk? Ve gerçekten ne kadar değerliydi?

Velhasıl, Atatürk’ü öğrenmek için yola çıkışım bu ve benzeri sorularla oldu. Atatürk’le ilgili elime geçen yerli-yabancı her tür fikirden kitabı okumaya çalıştım.

Bütün Türk tarihi boyunca, yaptıklarıyla Türk uygarlık tarihine katkıda bulunmuş, bu günlere gelmemizde etkili olmuş bir çok Türk büyüğü vardır. Her biri de oldukça önemlidir. Ancak, benim nazarımda en büyük Türk, Atatürk’tür.

Atatürk’ü tanıyabilmek,anlayabilmek için Türklerin tarihini ve özellikle Osmanlı’nın son yüzyıllarını bilmek gerekir, diye düşünüyorum. Her şeyden önce Atatürk’ün, Osmanlı topraklarının değerlerinden beslenen, Osmanlıların acılarına da mutluluklarına da, yanlışlıklarına da, doğrularına da tanıklık eden ve olanları birebir yaşayan bir Osmanlı olduğu akıldan çıkarılmamalı.

Kurduğu Cumhuriyet yaşadığı, gördüğü, okuduğu olumlu ve olumsuz olayların bir yansımasıydı aslında. Onun tek ve en büyük derdi, Anadolu topraklarını ve insanını yabancı işgallerden kurtarmak, kurtardıktan sonra da, bir daha benzer acıların yaşanmaması için milletin egemenliğine dayalı, bilimin, sanatın, kadının, eğitimin öncelendiği bir Türkiye kurmaktı.

Atatürk’ü ezbere sevmekle, bilerek ve tanıyarak değerli bulmak arasında çok fark var.

Şu da belirtmek istiyorum ki, Atatürk bir insandı ve elbette onun da hataları, kişisel zaafları vardı. Bu nedenlerle Atatürk’ü eleştirenler olabilir, hak vermesem de onları anlayabilirim ancak Atatürk’ü değersizleştirmeye çalışanları anlamam mümkün değil. Bu büyük bir vefasızlık örneğidir. Bununla birlikte değersizleştirme çabaları bilinçli insanlarda etkili olamayacaktır, çünkü Atatürk, bu vatanın en büyük değeridir. Bu değerin büyüklüğü, bulunduğu zamanın şartlarından, üstlendiği sorumluluğun zorluğundan, yükünün ağırlığından ve bütün bunlara rağmen başarılı bir Cumhuriyet kurmasından kaynaklanmaktadır.

 Atatürk’ü ve yaptıklarını değersizleştirmeye çalışmak, Türk milletine büyük zarar vermekten başka bir işe yaramayacaktır.

Bu vesile ile, kurtuluş savaşında mücadele vererek bize bu toprakları miras bırakan tüm atalarımıza, Atatürk’e, silah arkadaşlarına; Cumhuriyet kurulduktan sonra, kendi rahatlarını bırakıp ülküleri uğruna Anadolu’nun her tarafına yayılan adsız kahramanlara, sonsuz şükranlarımı sunuyorum.