AĞIZ TADIYLA YAŞAMAK

Tuncer Altunbulak

Yaşamın tadını çıkarmak en basit biçimiyle söylersek ağız tadıyla yaşamak anlamına geliyor ağız tadıyla yaşamak hiç kolay değildir gerçekten bir kültür ve bilgi istiyor çünkü yaşama tat vermeyi sağlayan kültürdür kültür işlerimizi kolaylaştırdığı gibi başka insanları kazanmamızda da güven verir ve sevgi yaratır yaptığımız her işten keyif almamızı ve mutlu olmamızı da kültür sağlar kültür demek incelik demek zarafet demek ve nezaket demektir kültür bireyin işini kolaylaştırdığı gibi toplumun bütün işlerini de kolaylaştırır işleri kolaylaştırmış toplumlar çağdaş ve medeni toplumlardır açıkçası ağzımızın tadı kültürümüze bağlıdır kültürü eksik olan toplumlarda hırsızlık arsızlık dilencilik sömürü baskı tefecilik soygun gibi kötülükler yaşanır böylesi toplumlar ahlaken çökmüş toplumlardır sorunlarını kavgayla sevgisizlikle ve kinle çözmeye çalışırlar böylesi toplumlarda bir kimse bile ağız tadıyla bir bardak su bile içemez açıkçası spor ne kadar önemliyse bedenlerimizin sağlığı için kültür de psikolojimizin iyi olması için o kadar gereklidir halk arasında kötülüklerin artması maddiyatın öne çıkması sevginin saygının azalması herkesin her şeyi parayla satın alacağını düşünmesi rüşvetin öne çıkması emeğin ve sevginin değersizleştirilmesi daha da kötüsü ruh çağırma büyü kehanet gibi yanlışlıklar kültürsüzlükten kaynaklanmaktadır doğal olarak böyle bir toplumda ağız tadıyla yaşamanın imkanı yoktur ünlü yazar Stefan Zweig sanat ve edebiyatla ilgilenmeyenler Viyanalı sayılmazlar çünkü Viyanalılar kültüre düşkün insanlardır Mozart Beethoven Schubert gibi dâhilerin Viyanalı olmaları boşuna değildir diyor sevgili dostlar kültürlü ve bilinçli halklar politikadan ve politikacıdan daha çok sanatla edebiyatla ve bilimle ilgilenirler çünkü halkları bilinçlendiren politikacılar değil sanatçılardır sanatçıların eserlerini inceleyerek okuyarak ağız tadı bulur insanlar Türkiyede eksik olan da budur maalesef sevgimizi bilincimizi ve zamanımızı edebiyata bilime değil daha çok hiç faydası olmayan politikacılara ayırıyoruz bu da doğal olarak ağzımızın tadını kaçırıyor Münir Özkul ve Adile Naşitin Türk halkına verdiği yaşama coşkusunu mutluluğu keyfi bugüne kadar kaç politikacı verebilmiştir Cem karacanın ve Barış Mançonun Türk halkını sevindirdİğini canlandırdığını bilinçlendirdiğini hepimiz biliyoruz onları sokakta görmek ve konuşmak başlı başına bir sevgi olayıydı sanatı ve edebiyatı şimdiye bakarak anlamak aldatıcı olur bizim gençlik dönemimizde yani 1968 ve sonrası kahvelerde sokaklarda parklarda işyerlerinde ve okullarda edebiyatı sanatı tartışır bu konularda birbirimizle yarışırdık yeni bir kitap mı yayınlanmış varımızı yoğumuzu ortaya koyar onu alırdık yeni bir film vizyona mı girmiş ya da bir tiyatro eseri ortaya koyulmuş bir bestekarın bir eseri mi ortaya çıkmış mutlaka izler konuşur ve tartışırdık yani müthiş bir entelektüel canlılık vardı Yılmaz güneyin öldüğü günü duyduğumda hıçkıra hıçkıra ağlamıştım Türkiyenin bir kısım insanı onunla hüzünlendi onunla sevindi o halkına çok şeyler vermişti farklı düşüncede milyonlarca insan bir konserde söylenen bir şarkıya eşlik eder alkış tutar sevinir ve hüzünlenir sanat böyle birleştiricidir Dostoyevskinin ölümü Rusyada farklı farklı düşüncede olan 40 bin insanı bir araya getirmişti sağcı solcu demeden tüm Rus halkı onun cenaze merasiminde ulus olma halk olma gerçekliğini yaşamıştı bugün Rusyada onlarca meydan onun ismini taşımaktadır

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.