Acı Anılardan Birikim Olmaz!

Yeşim Ayaz Dağcı

“Eğer hâla musibetlere yana yana üzülüyorsan gerçeği bilmiyorsun demektir. 

Eğer hâla şikayet ediyorsan, hakikatı göremiyorsun demektir”

 

 

Şems-i Tebrîzî

 

 

Annelerimizin eski mektupları, eski plakları, bizim jenerasyonun (70’li ) eski pulları, yeni nesil annelerin yoğurt kapları  vesaire biriktirmek gibi özellikleri var. Ama hepimizin ortak paydası anne, babalarımıza dair 50’li, 60’lı, 70’li yıllar öncesi ve sonrası eski acıları biriktirip acılardan beslenmek.

 

Acı anıları biriktirmek, anı biriktirmek değildir.

 

Acıyı taze tutarak kendimize değer katmadığımız gibi o acının deneyimlerinden  öğretilen dersi almak, geri kalanı ise toprağa umutla gömmek bir erdemdir.

 

Biriktirdiğimiz acı anılarımızın hüzünlenme zamanı geldiğinde  kenarda saklı tuttuğumuzu fark ettiğimiz eski güzel günleri hatırladığımızda  bile, o günleri yad ederken  efkarlanmak   insanoğluna özel ayrı bir meziyettir.

 

Acılardan beslenin insan tipi, benim bağımsız tespitimle yüzde 90’ı geçer  düşüncesindeyim.

 

Ama acının dozunu  ayarlayan  yüzde 10’luk dilim  bu bilince vakıf olabilmişlerdir. Acı haktır ama uzaklaşmak ise şarttır.

 

Fazlasıyla biriktirmek bunun adı giyecekten arkadaşa her ne olursa olsun daha fazla acı. Fazla arkadaş belki bu  yazılanların yanına uygunsuz gelebilir. Ama  hiç tanımadığımız yeni insanlara, hiç tanımadığımız yeni tecrübelere bünyemizin ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. O yüzden şimdilerde trend  olan, ‘az insan çok huzur’ tespitine katılamıyorum.

 

Sevgili eşim, anneciğim vefat ettiğinde ablama annemden kalanları değerlendirmek ve saklamak konusunda  bu eylemi bana bırakmamasını söylemişti. Ona göre ben anılara değer veren biri değildim. Oysaki öyle değildi. Bende acılardan beslenen 90’ların içinde olmamak için, kalan maddi şeyleri kendimden uzaklaştırarak, onları acı anılarla buluşturacağım için o  şeylerden vazgeçerek  kendime bunu  yaşatmamayı seçmiştim.

 

Annemden geriye kalan, ona ait bir eşyaya bakarak kurabileceğim  acı anının yerini…

 

(Bunu kimbilir nasıl bir hevesle aldı, taktı, giydi? Acaba yeterince kullandı mı?)

 

 …o eşyayı o takıyı görmeyince acı üretmek yerine zihnimde gülüşü, nasihatleri ve duası aldı. Bu daha paha biçilemezdi  benim için.

 

‘Sistem boşluk kabul etmez’ demişti bir hocam. 

 

Yeni deneyimler için eskiyi, eski acıları terk et. Yeni acıların  katacağı bilgeliği  kucakla. Çünkü hangi acıyı yaşarsan yaşa mutluda oluyorsun  Güzel insanlarla tanışabiliyorsun.

 

Kendi acı deneyimlerimden çok iyi biliyorum, ezbere konuşma hiç tasvip etmediğim bir şeydir.

 

Biten her arkadaşlığı, her işi, adı her ne ise biten bir eylemi geri döner umuduyla beklenti içine girip kendinizi yıpratmayın. Bu sarmalda dönüp durmayın, akışına bırakın. Bu acıdan beslenmek size hiçbir şey katmaz  ama birçok şey götürür; yaşama olan inancınızı  umutlarınızı, yarınlarınızı alır gider.

 

Kendine bugün bir güzellik yap. Artık veda et, ‘zayıflayıp tekrar giyerim’ dediğin eski  kıyafetlere.  ‘Belki boyarım, çiçek ekerim’ diye ayırdığın yoğurt kaplarına. ‘Dolap diplerinde belki lazım olur’ diye beklettiğin her türlü materyale, belkilere ve acı anılara...

 

Olan oldu, olan hayr oldu. Yaşandı ve herşey gibi bitti. Al dersini, kalanlar gerçekleşmesini istediğin umudun olsun.

 

Acı anılar birikiminiz olmamalı.

 

Güzel günler, güzel anılar bilge tecrübeler  yolumuz yoldaşımız olsun, ışık olsun hepimize.