SEÇİM ARASI KAHVE MOLASI

SEÇİM ARASI KAHVE MOLASI

 

7 Haziran seçimleri, geleceğimizin belirlenmesinde büyük önem taşıyor. O kadar ki, ya demokrasi diyeceğiz, ya tek adam. Gelin görün ki, ben de seçimlerin önemini hisseden bir ruh hali yok, şimdilerde. Ne yalan söyleyeyim içimden yazmak bile gelmiyor, rölanti moduna aldım kendimi.

 Bilinçli olarak yapmadım bunu. Yoğun bir stresi rölanti durumuna sokacak psikolojik güç yok ben de. Allahtan iyi bir beynim var da, kendiliğinden beni korumaya alıyor. Aşırı stres üretecek tarafı bloke ediveriyor. Az miktarda anestezi almış gibi stressiz, mutlu mesut yaşıyorum.

Bu halimin pek normal olmadığını biliyorum. Travmatik bir sonuç aslında. Ama olsun, ben bu sonuçtan memnunum. Olaylara ve insanlara karşı daha umursamaz ve kayıtsızım. Daha çok gülüyorum, daha az öfkeleniyorum. Depresyon yakınımdan bile geçmiyor.

Bazen neşeli hallerimin dozunu kaçırıyorum. Komik şeyler çıkıyor ortaya, kendi halime ben de gülüyorum.

Bu aralar fotoğrafçılığa merak sardım mesela. İki gün önce, eşim ve kızımla fotoğraf makinası almak için Sirkeci’deki Hayyam Pasajına gittik. Bir dükkânın sahibiyle fotoğraf makinaları üzerine konuştuk ve birini aldım. Dükkân sahibi, makinayı değiştirmek istediğim zaman tekrar kendilerine satabileceğimi söyledi ve bir makine gösterip “geçen yıl Mustafa Koç’a satmıştım, üç gün önce de bu makinayı tekrar bana sattı, yenisini aldı” dedi.

Güldüm, “Mustafa Koç, sattı mı?”  diye şaşkın bir ifadeyle sordum. Aklıma epey mal varlığı olan bir zengin tanıdığım geldi. O da mobilyalarını değiştirmeye karar verdiğinde eskilerini, ikinci el mobilyacılara satmıştı. Ben, memur ise, değiştirmek istediğim bir eşyayı, ya ihtiyaç sahiplerini bulup onlara gönderirim ya da mutlu olacağını düşündüğüm tanıdıklara hediye ederim.

 Zenginlerde mi, yoksa bizde mi bir tuhaflık var diye düşünürken, esnaf bey, “siz iyi bir insana benziyorsunuz” diyerek bir aparat hediye etti. Beynim, stres üreten bölümünü gereğinden fazla bloke etmiş olacak ki, gülmeme engel olamayarak, pek rahat bir şekilde “Benim iyi bir insan olduğumu nasıl anladınız?” diye garip bir soru sordum. Eşim bile güldü halime. Kızım işaret parmağı ile, beni yandan dürtüp düşük tonlu bir sesle “anne biraz mütevazı olur musun lütfen” dedi.

“Bir dakika kızım” dedim. “Bu sorumun mütevazı olup olmamakla bir ilgisi yok. Hatta hoşuma gitmedi.  Her karşılaştığım insanın bana iyi bir insan olduğumu söylemesinden sıkıldım. Haddi zatında, iyi insan olmaktan sıkıldım. Hem iyi olduğumun bu kadar çabuk anlaşılmasından da hoşlanmıyorum”

Esnaf bey de güldü, mesleğimi sordu. Öğretmen olduğumu öğrenince fotoğraf makinama daha özel ve güzel bir çanta verdi. Çünkü eşi de öğretmenmiş.

Dedim ya, travma sonrası bir umursamazlığın içindeyim bu günlerde. Hafif bir ‘manik’ durum da diyebilirsiniz. Fena da değil hani. Gülmenin, hayatı çok da ciddiye almamanın her hali güzel. Hele, yaz mevsiminin şu ilk günlerinde,  çiçeklerin arasında turkuaz renkteki denize karşı, telaşsız ve sakin, kahve yudumlamanın zevki bir başka…Radyoda Behiye Aksoy söylüyor: “Bülbülün çilesi yanmakmış güle/ Ömürler geçiyor ağlaya güle”

Kahve molasında hazırladım bu yazıyı. 7 Hazirana kadar rölanti durumumu sabitledim. Sonrasında Allah kerim…

 

 

 

 

Bu yazı toplam 94 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi