Öğretmenleri mesleğine  sahip çıkmaya çağırıyoruz

Öğretmenleri mesleğine  sahip çıkmaya çağırıyoruz

Eğitim-Sen bir süre önce bir bölümü sızan Öğretmenlik Meslek Kanuna’na dair tüm okullarda çalışma başlattı. Eğitim-Sen Genel Eğitim ve Yüksek Öğretim Sekreteri Özgür Bozdoğan tüm öğretmenleri mesleğine sahip çıkmaya davet etti

 

anlatti-001.jpgcamda.jpgguvence.jpgkomisyon.jpgmantik.jpgokul-002.jpgnegatif.jpgtavsiye.jpgzorunlu-001.jpg
Öğretmenlik mesleği, bir zamanlar el üstünde tutulan meslek dalı idi. Öğretmenin girdiği bir ortam bile, kendine göre çeki düzene girerdi. Zamanla, özellikle 2002 yılından sonra sürekli itibar kaybına uğrayan meslekteki bu tahribat iktidarın da dikkatini çekmiş olsa gerek Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Öğretmenlik Meslek Kanunu adlı bir çalışma yürütülmeye başlandı. Amaçlardan biri olarak, öğretmenlik mesleğinin itibarını edinmesi gösterildi. Bir süre önce de kanuna dair bir öneri metni, bir takım sivil toplum örgütleri tarafından kamuoyuna yansıtıldı. 
TÜRKİYE GENELİNDE
KESK’e bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, Eğitim-Sen söz konusu yasa tasarısına dair 03 Nisan 2019 tarihi itibariyle bir çalışma başlattı. Tüm illerdeki okulların öğretmen odalarında, konu tartışmaya açıldı. Eğitim-Sen Genel Eğitim ve Yüksek Öğretim Sekreteri Özgür Bozdoğan, 08 Nisan Pazartesi günü Gebze Bölgesi’ndeki okulları ziyaret etti. Bozdoğan’a temasları esnasında Eğitim-Sen Gebze Şubesi Başkanı Oğur Aydın ve yürütme kurulu üyelerinin eşlik etti. Bozdoğan yasa tasarısını ve çalışmaları Yeni Haber Gazetesi’ne değerlendirdi.   

Çalışmanızın detaylarına dair bilgilendirir misiniz?

Türkiye’nin hemen hemen bütün illerinde okulları dolaşarak öğretmen arkadaşlarla yan yana gelmeye çalışıyoruz. Onlara çıkarmış olduğumuz çağrı ve yürüttüğümüz faaliyetle ilgili bilgi veriyoruz. Öğretmenlik Meslek Kanunu ve eğitimde yaşanan dönüşüm tartışmaları temel gündem maddelerimiz.

Eğitim-Sen, Öğretmenlik Meslek Kanunu’na dair tasarıyı, girişimi nasıl değerlendiriyor?

Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu tek başına bir kanun tasarısı olarak değerlendirmiyoruz. İçerisinden geçmiş olduğumuz politik konjonktürden bağımsız da değerlendirmiyoruz. 
Eğitim alanında ciddi bir dönüşüm yaşanıyor. Özellikle yeni Bakan Ziya Selçuk ile beraber eğitim alanında yoğun bir dönüşüm tartışması başladı. Bu tartışma içinde pek çok alanla ilgili dönüşüm yaşandığına dair algı, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından oluşturulmaya çalışılıyor. Öğretmenlik Meslek Kanunu’da da tam böylesi bir ortamda gündeme geldi.
Sizce, gerçekten bir dönüşüm var mı?
Biz bir taraftan hem bu dönüşümü anlamaya çalışıyoruz. Gerçekten bir dönüşüm var mı ya da var olanın içeriğini, biçimini değiştiren bir süreç mi yaşanıyor? Ya da bir dönüşüm yaşandığına dair algı mı oluşturuluyor? Esasında, Öğretmenlik Meslek Kanunu ile esasında neyin hedeflendiğini anlamaya çalışıyoruz. Bir parlamento bir kanunu var olan bir sorunu çözmek, var olanı güne uyarlamak ya da karmaşık olanı düzenli hale getirmek için çıkartabilir. Ama Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili bize sunulan gerekçelerin hiçbiri bu bağlamda gerçekleşmiyor. 

Kanunu çıkartma iddiasındaki Milli Eğitim Bakanlığı tüm mesleklerin bir kanunu olduğunu ancak öğretmenliğin bir kanunu olmadığını, bundan dolayı kanunu çıkartmak istediklerini, öğretmenlerin statülerini ve toplumsal değerlerini ilerletmek istediklerini ifade ediyor.

Sizce de bu kanun tasarısı, öğretmenlerin statüsünü ve toplumsal değerini ilerletir mi?

Biz bu sürecin bu şekilde gerçekleştiğine ve asıl gerekçenin bu olduğuna ikna olmuş değiliz. Özellikle öğretmenlere 3600 ek gösterge verilmesi ile ilgili tartışmayı geriye dönüp anımsadığımızda, orada yaşadığımız kimi kritik aşamaları yeniden hatırladığımızda esasında öğretmenlik mesleğinin statüsünün son dönemlerde ciddi şekilde tahribe uğradığının, bir erozyon oluştuğunun farkındayız. 
Milli Eğitim Bakanı, 25 Ekim 2018’de basına yaptığı açıklamada, 24 Kasım’da öğretmenlere 3600 ek göstergeyle ilgili müjde verileceğini ifade etmişti. Ancak 24 Kasım’da bırakın müjdeyi vermeyi, cümle içinde dahi 3600 sözü kullanılmadı. O dönemde Bakan veya Bakanlık yetkililerinden nezaketen de olsa öğretmenlerden bir özür veya açıklamada bulunmalarını beklerdik. Fakat bu olmadı. Ardından süreç devam etti. İkinci 100 günlük planda yeniden 3600 ek gösterge dâhil edildi. Ama 1 milyon öğretmene herhangi bir açıklama yapma gereği dahi duyulmadı. Bu anlamda Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenliğin statüsünü yükseltecekleri gerekçesiyle kanun statüsü çıkardığını açıklaması bizim açımızdan inandırıcı, samimi değil.
Bu yasa tasarısı sizce, niçin hazırlanıyor?

Siyasi açıdan baktığımızda, siyasi iktidarın 2023 yılına yönelik hedefleri var. Yasanın, 2023’te hedeflenen Türkiye’ye uyumlu bir öğretmen kimliği oluşturmak için çıkartılmaya çalışıldığını düşünüyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri tarafından bizlere bu ifade ediliyor. 2023 vizyon belgesi ile bir takım hedeflerin ortaya konulduğunu, bu hedefleri hayata geçirecek bir öğretmen profili ve kimliği oluşturmak içinde bir Öğretmen Meslek Kanunu çıkartmak istediklerini, planladıklarını söylüyorlar. Kendilerine yakın kuruluşlar tarafından hazırlanan, basına sızdırılan taslaklara bakıldığında esasında neyle karşı karşıya olduğumuz açık. 

Taslak üzerinden konuşacak olursak, tasarı ne içeriyor? Siz neden kaygılısınız?

Öğretmenlerin haklarını olabildiğince baskı altına alan, öğretmenlerin iş güvencesini ortadan kaldıran, ama sorumluluklarıyla beraber iş yükünü de arttıran bir yasa tasarısıyla karşı karşıya kalacağımız açık. Bizim açımızdan meselenin kritik aşaması şu. 
Yasanın, yasanın öznesi olan öğretmenler tarafından öğretmen odalarında tartışılmadığı, üzerinde uzlaşılmadığı hiçbir koşulda, çıkacak olan metin öğretmenlerin sorunlarını çözmeye aday değildir. 
Yasanın kendisi esasında öğretmenler için değil iktidar için hedefleniyor. Ondan dolayı da Gebze’de ve birçok ilde, ilçede buluşabildiğimiz kadar öğretmenle buluşup var olan durumu anlattık. Düşüncelerimizi paylaştık. Öğretmen arkadaşlarımıza kendi mesleklerine, dolayısıyla öğrencilerin eğitim hakkına ve bunun doğal sonucu olarak da ortak geleceğimize sahip çıkma çağrısında bulunduk.
Bu zeminde öğretmenlere çağrınız nedir?

Burada çağrımız çok açık. Farklılıklarımızı, zenginlik olarak kabul ediyoruz. ‘Bizi ayrıştırmalarına, bölmelerine müsaade etmeyelim’ diyoruz. Farklı sendikalara üye olabilir, farklı siyasi partilere oy verebiliriz. Farklı düşünebilir, yaşayabiliriz. Bu doğallığımızdır çünkü yaşamın kendisi çoklu. Bir arada durma gücümüzü, sesimizi, soluğumuzu birleştirme becerisi gösterelim ve önümüzdeki dönem öğretmenlik mesleğine sahip çıkalım. Dolaştığımız okullarda vermek istediğimiz mesaj bu.


**

Bu profesyonelleşme değil 
teknisyen öğretmene dönüşme

İktidar bu yasa tasarısına dair süreci nasıl işletiyor?

Bugüne kadar hiçbir yasa, yönetmelik değişikliğini var olan siyasi iktidar bir anda yapmadı. Önce kamuoyuna bir taslak sundu. Kamuoyunun verdiği tepkileri ölçtükten sonra geri çekti. Belirli bir süre kamuoyunu alıştırdıktan sonra yeniden gündeme getirdi. Biz sürecin nasıl işlediğini biliyoruz. Bu dönemde, taslaklarını kendileri açıklamadı ama kendilerine çok yakın bir kuruluşa bir taslak açıklattılar. Eminiz ki o taslak, MEB’in hazırladığı taslakla bire bir örtüşüyordur.

Yine taslak üzerinden konuşacak olursak, öğretmenler için kaygılandığınız ayrıntısı nedir?
Bu taslağın en kritik yanlarından biri, öğretmeni teknisyen öğretmene çeviren pek çok maddeye sahip olması. Karar verici olmayan, kendisi karar vererek uygulamayan, merkezden gelene birebir tabi olup bunu sınıf içine taşıyan öğretmen tipi, teknisyen öğretmen dediğimiz bu. Bunu MEB ve etrafındaki kuruluşlar, ‘Profesyonelleşme’ olarak kabul ediyor. Bizim açımızdan ise bu, teknisyen öğretmene dönüştürme.
Kendi tarihimize baktığımızda, öğretmenler köy enstitülerinden bugüne kendi yaşam alanlarında etken olmuşlardır. Esasında öğretmenler köylerin, kasabaların yaşantılarını değiştiren, müdahale eden oldukça sosyolojik figürler olmuşlardır. Fakat bu yasa tasarısı öğretmeni sınıf içine hapsedip kimliksizleştiren bir mantıkla hazırlanmış.

Halkın negatif
algısını aşacağız
Yurttaşlar da ne istediklerini anlamalarına önem verdiklerini kaydeden Özgür Bozdoğan, “Öğretmenler kendi ekonomik çıkarları için yapıyorlar denirse, bizim için rencide olur. Çocukların yetişmesiyle ilgili de bir mücadele bu. Gelecekle ilgili” dedi. Halkın bu algısını aşma yönünde de programları olduğunu kaydeden Bozdoğan şunları söyledi: 
KAMUOYU YARATACAĞIZ
“Kampanyanın henüz başındayız, farkındalık yaratma süreci mayıs ayına kadar sürecek. Tüm işyerlerine gündemin tartışma konusu olarak çalışmak istiyoruz. İkinci aşamada, kamuoyu yaratacağız. Kullanabileceğimiz tüm araçları kullanma niyetindeyiz. Yerel yönetimler, siyasi partiler, okul aile birlikleri, veli dernekleriyle bir araya geleceğiz.”
 

Sendikaların bir araya 
gelmesi zorunluluktur

** Eğitim-Sen Genel Eğitim ve Yüksek Öğretim Sekreteri Özgür Bozdoğan, 1 milyon öğretmeni ilgilendiren Öğretmenlik Meslek Kanunu tartışmaları kapsamında iş kollarındaki sendikaların bir araya gelmesinin tercih değil zorunluluk olduğunu söyledi 

Öğretmenlik Meslek Kanunu’na karşı tüm öğretmenleri ortak mücadeleye ve tavra davet eden Eğitim-Sen’in Eğitim-Sen Genel Eğitim ve Yüksek Öğretim Sekreteri Özgür Bozdoğan, “Burada tarihi bir adım atıyoruz. Sendikal, etnik hiçbir ayırım gözetmeksizin ayrımsız tüm öğretmenleri bir araya gelme, yan yana olma, seslerini duyurma çağrısında bulunuyoruz” dedi.
BÜYÜK ÖĞRETMEN BULUŞMALARI
03 Nisan itibariyle başlayan çalışma kapsamında öğretmenlerin sorunlarını görüşüp tartıştığı büyük öğretmen buluşmaları gerçekleşeceğini kaydeden Bozdoğan, “27 Nisan’da daha önce Köy Enstitüsü olarak kullanılan dört ayrı merkezde buluşmayı, çevre illerin de katılımıyla planlıyoruz. Aydın Ortaklar, Kırklareli Kepirtepe, Osmaniye Düziçi ve Diyarbakır Dicle’de öğretmenlerle, eski köy enstitülüler, sendikalardan katılımla sorunlarımızı, isteklerimizi konuşacağız. 
FİNAL HASANOĞLAN’DA
Sonra hep beraber türkülerimizi söyleyeceğiz, halaylarımızı çekeceğiz. Mayıs ayında da diğer köy enstitülerinin olduğu illerde sürdüreceğiz. Muhtemelen en büyüğünü Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün anfisinde yapacağız. Hem MEB, hem siyasi iktidar, hem kamuoyuna ne talep ettiğimizi ve neden bu tasarıya karşı çıktığımızı açıklayacağız” dedi. Bozdoğan, sendikaların bu konuda bir araya gelip gelmeyeceğine dair sorumuzu ise şöyle yanıtladı:
TARİHSEL ZORUNLULUKTUR
“Şu ana kadar ziyaret ettiğimiz illerde, okullarda, hemen hemen en fazla konuştuğumuz konu sendikaların yan yana gelip gelmeyeceği. Bizce bu birliktelik, tarihsel bir zorunluluktur. Tercih değildir. Hangi sendika bir gerekçeyle topu taça atıyorsa, farklı bir şey vardır. 
HUZUR ODASI…
1 milyon öğretmeni ilgilendiren, konuşulan bir konuda gerekçesiz olarak bir araya gelinmelidir. Bizce önce öğretmenler odasında, öğretmenlerin bir araya gelmesini sağlanmalıdır. MEB Bakanı’nın, öğretmenler odasının huzur adası olması yönünde açıklaması oldu. Biz de kendisine mevcut ekonomik koşulları, çalışma koşullarını ve öğretmenlere yönelik şiddeti hatırlatıp bunun nasıl sağlanacağını sorduk.
BİZDE SIKINTI YOK
Bizim öncelikli hedefimiz öğretmenler odasında birliktelikleri sağlamak. Tüm sendikalar açısından da, durum biraz daha netleşecek. Aynı zamanda sendikaların merkez yöneticilerine düşen ciddi bir görev var. Pek çok arkadaşımızın ifade ettiği gibi, ‘Bizler yan yana geliriz ama sizler de yukarıda yan yana gelin.’ Diyorlar. Eğitim-Sen olarak bu konuda sıkıntımızın olmadığını, bu konuda adım atacağımızı belirtirim.
HANGİSİ AKSİNİ SÖYLEYECEK
Normal koşullarda taban isterse, tavan karşı koyamaz. Herhangi bir STÖ’nün tavanının, tabandan ayrı düşünmesi söz konusu olamaz. Başka sendikalara dair görüş belirtmek doğru değil. Ama bize rağmen kanun çıkartmaya çalışan, hakları geri götürmeye yönelik bir durum varken hangi sendika, diğeriyle yan yana gelmeyeceğini söyleyecek.  Biz tarihsel sorumluluğu yerine getireceğiz. Mesele kanun mu, yaklaşım meselesi mi? Kanunlar, gerçeklik üzerine inşa edilmezse bizim kalıcı sorunlarımıza çözüm üretemez.”

Bazıları mecburidir

Bozdoğan, “Sendikalar arasında zaman zaman fikir ayrılıkları, gerilimler olabilir. Bu anlaşılabilir. Kimi tali konularda bir araya gelmeyebiliriz. Ama Necmeddin öğretmenin cenazesinde olduğu gibi bazı bir araya gelmeler mecburidir” dedi. Öğretmen Necmeddin Kuyucu’nun cenazesi dört sendikanın genel başkanları ve genel merkez yöneticilerini bir araya getirmişti. 


**
Yasa öğretmenlerin 
iş güvencesini kaldırıyor

Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu kamuoyuna sızan tasarısı üzerinden değerlendirmeyi sürdüren Bozdoğan, “Bu yasa temel olarak öğretmenlerin iş güvencesini ortadan kaldırıyor. Öğretmenlik mesleğinin sürdürülebilir olması için süreklilik arz etmesi gerekiyor. Bir sınıf öğretmeninin, birinci sınıfta aldığı öğrenciyle devam etmesi gerekiyor. Ya da bir öğretmenin okuluyla arasında kurduğu bağ vardır, o öğretmene her sene okul değiştiremezsiniz” dedi. Bozdoğan ayrıca şunları kaydetti: 
MESLEKİ YETERSİZLİK NE DEMEKTİR
“Yasa tasarısı öğretmene güvenceli olarak çalışmadığını ve her an işinden olabileceğini hissettiren bir mantıkla hazırlanmış: İki yıl üst üste mesleki yetersizlik gösteren öğretmenin meslekten çıkartılmasına dair düzenlemeler içeriyor. Öğretmenlerin mesleki yetersizliği ne demektir? Mesleki yetersizlik öğretmenin sınıf yönetmesi mi, sınav soruları ve ders içeriği hazırlaması mı, görme işitme duyularının azalması mıdır? 
Eğer YÖK tarafından MEB ile beraber hazırlanan mesleki yeterlilik çizelgesi ile o bizim uzlaştığımız bir metin değildir. Bakanlık o çizelgeyi tek taraflı hazırlamıştır.  
TEK SORUMLU ÖĞRETMEN!

Öğretmenin mesleki yeterliliğini kim, nasıl ölçer? Örneğin okul müdürü müdür, marif müfettişi midir öğretmenin dersine girerek bunu ölçecek olan. Öğrencisi, öğrenci velisi veya öğretmen arkadaşı mıdır? Konuyu bütün olarak süzdüğümüzde, Bakanlığa hâkim olan, şu anki Milli Eğitim Bakanı’nın da sürdürdüğü, eğitimdeki sorunların tek sorumlusu olarak öğretmeni gören başka bir anlayışla karşı karşıyayız.  
BUNU HAK ETMEDİK!
MEB Bakanı, ‘Bir eğitim sistemi öğretmeni kadar ileridedir, öğretmeninden daha ileri değildir’ diyor, güzel. Bu cümleye bakıp öğretmene değer veren, onura eden bir bakış açısı olduğunu söyleyebilirsiniz. Biraz daha geniş bakıp düşününce çevresel ve yapısal faktörleri tamamen devre dışı bırakan bir bakış açısıyla karşı karşıyayız. Yasada tam anlamıyla, böyle bir mantıkla hazırlanmış. Çağrımız budur: Böyle bir muameleyi Türkiye’deki öğretmenler hak etmemektedir. Öğretmenlere bu şekilde davranmaya da hiç kimsenin hakkı yoktur. 
PİYASACI MANTIK
Yasa aynı zamanda klasik, piyasacı bir mantıkla çalışma koşullarımızı arttırarak ücretlerimizi de sınırlandırıyor. Öğretmenin haftalık zorunlu ders saati sayısını, 30’a, haftalık çalışma süresini 35 saate çıkartıyor. Bu yasa adeta bir özel okul sahibinin kendi okulunda çalıştırmak için alacağı öğretmenin belirlediği piyasacı koşulları içermektedir. Oysa bizler kamu kurumlarında çalışıyoruz ve kamu kurumlarının en temel özelliği sosyal, kamusal hizmet üretmektir. Kamusal hizmetin de sürdürülebilirlik, toplumsal ve kolektif fayda üretme gibi temel özellikleri var. Bu ekonomik çıkarla ilgili bir durum değil. Hiçbir kamu okulunda finansal tercihler devreye girmez. Kamu okullarını özel okul gibi, piyasacı bir mantıkla yönetirseniz ortaya böyle bir kanun tasarısı çıkar. 
ALGI OLUŞTURULDU
Bu yasa öğretmenlerin yaz tatilini de kısaltıyor. Uzunca bir süredir kamuoyu bu duruma alıştırıldı. Siyasilerden sıklıkla, ‘Üç ay yatıyorlar, maaş alıyorlar’, ‘Az çalışıyorlar’, ‘Sabah gidiyorlar, öğleden sonra evdeler’ gibi öğretmenlerin az çalışıp çok kazandığına dair bir algı oluşturuldu.”

**
Yasanın mantığıyla sorunumuz var

Öğretmenler olarak hiçbir konuyu tartışmaktan çekinmediklerini kaydeden Bozdoğan, “Bizim açımızdan önemli olan muhatabımızla eşit koşullarda bu konuları görüşmek. Uzman öğretmenlik ve baş öğretmenlik, bu yasa tasarısıyla beraber hiyerarşik bir yapı olarak karşımıza geliyor. Yasanın mantığıyla sorunları olduğunu kaydeden Bozdoğan şöyle devam etti:
YASANIN RUHU
“Yasaya ruhunu verecek yaklaşım öğretmenlerin mesleki statüsünün geliştirilmesi, ekonomik sorunlarının çözülmesi, mesleki özerkliklerinin artması ise bu bambaşka bir yasa anlamına gelir. Ama eğer bu yasaya ruhunu verecek iktidarın veya işverenin kontrolünün, yönetiminin dışına çıkmayacak, onu sorgulamayacak, var olanı kendisine dikte edileni olduğu gibi uygulayacak bir öğretmen kimliği oluşturmaksa bu yasa da böyle çıkar.
KABUL ETMEYECEĞİZ
İki türlü bakış açısı var. İktidarın şu an bizim kabul etmediğimiz bir bakış açısıyla hazırladığı yasanın bizim mesleğin kanunu olarak çıkartma çalışmasını kabul etmeyeceğiz.”
Tavsiye kararlarına 
güncelleme istedik

Tüm dünyadaki öğretmenler olarak kabul edilen bir metin olduğuna dikkat çeken Bozdoğan, “Türkiye’nin de altında imzasının olduğu, 1966 yılında, ILO ve UNESCO’nun ortak önerisiyle, Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği, öğretmenlik mesleğinin statüsüne ilişkin tavsiye kararları var. Bu referans çerçeve, tavsiye kararları olduğu için yaptırım gücünün de sınırları var. Fakat bizim açımızdan genel doğruları içeriyor” deyip ekledi:
REFERANSLAR ÖNEMLİ

“2019, 5 Ekim’in 25’nci yılı. Biz o tavsiye kararlarının, tavsiye kararının da ötesine geçeceği bir güncelleme önerdik. Türkiye’de Eğitim Enternasyonel’e üye tek sendika biziz. Önerimiz de uygun görüldü. Tabi burada neyi referans aldığınız önemli. Evrensel değerler, çalışma koşulları gibi konuları referans ediniyoruz.
ÖNCE UZLAŞILMALI
Meselenin kendisi bizce çok basit çözülebilir. Çünkü başvuracağımız yer belli. Yasanın özü olan öğretmenler. Meseleye yaklaşım konusunda bir uzlaşı, ortaklaşma sağlandıktan sonra onun hayata geçmesi için yasa, yasaya bağlı yönetmelikler, mevzuat değişiklikleri, bunların hepsi olabilir. Ama önce üstteki yaklaşımda, uzlaşılmaya gidilmeli. Dönem devir, yan yana gelme bir arada durma devri, en azından öğretmenler açısından.”

Öğretmen odalarında anlatılıyor

Eğitim-Sen, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu merkezine aldığı çalışmayı 03 Nisan Çarşamba günü itibariyle başlattı. Çalışma kapsamında tüm okulların öğretmen odalarında konu tartışmaya açıldı. Eğitim-Sen Genel Eğitim ve Yüksek Öğretim Sekreteri Özgür Bozdoğan, 08 Nisan Pazartesi günü önce Gebze Bölgesi’ndeki çok sayıda okulda öğretmenlerle bir araya gelirken akşam saatlerinde de şube yönetimi ve üyeleriyle konuya dair düzenlenen toplantıda yer aldı. Bozdoğan geçtiğimiz hafta öğrencisi tarafından öldürülen Necmeddin Kuyucu’nun görev yaptığı ve adının verildiği Necmeddin Kuyucu Anadolu Lisesi’ne de konuk oldu.


Eğitim-Sen Gebze’de 
komisyon kuruldu

Eğitim-Sen Gebze Şubesi’nde de Şube Sekreteri Eylem Bahadır öncülüğünde bir komisyon kuruldu. Komisyonda şube eski başkanlarından Güngör İrdem, bir dönem Çayırova Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü görevi yapan Ayaz Gönüldaş, Hasan Toprak’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda şube üyesi görev aldı. 
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.