BARBAROS TANTAN

BARBAROS TANTAN

Köle mi çalıştırıyorsunuz ?

Köle mi çalıştırıyorsunuz ?

Çalışma hayatının en önemli düzenlemeleri, işçi-işveren ilişkisi kapsamındaki ücreti, iş güvenliği, çalışma ve sağlık koşullarıdır.

Bu başlıklar altında değerlendirme yapıldığında Türkiye’deki çalışma hayatının durumu daha net anlaşılabilir.

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Dairesi’nin (DİSK-AR) 2019 yılı ‘Sendikalaşma Araştırması, sendikalaşma, toplu iş sözleşmesi ve grevler konusundaki vahim tabloyu ortaya koyuyor.

Araştırma, Türkiye’de sendikalaşabilen işçilerin oranının yüzde 11 ile sınırlı kaldığını ve işçilerin sadece yüzde 7’sinin toplu iş sözleşmelerinden yararlandığını gösterdi.

Buna göre, (memurlar hariç) 16 milyon 254 bin işçinin sadece 1 milyon 859 bini sendika üyesi. 14 milyon 395 bin işçi ise herhangi bir sendikaya üye değil.

Sendikalı işçilerden sadece 1 milyon 132 bini toplu iş sözleşmesi kapsamında. 15 milyon 122 bin işçi ise hiçbir sendikal korumaya sahip değil.

Eeee, durum böyleyse ‘Köle mi çalıştırıyorsunuz’ sorusu yerinde değil mi ?

Sendikalaşma Araştırması’nda yer alan bulgulara daha detaylı bakmakta yarar var…

Kayıt dışı işçiler dahil edildiğinde, fiili sendikalaşma oranı yüzde 11,4 oranında. Ancak, Bakanlık Ocak 2019 itibariyle resmi sendikalaşma oranını yüzde 13,9 olarak açıklıyor.

Toplam 16 milyon 254 bin işçinin sadece 1 milyon 132 bininin toplusözleşmeden yararlandığı gerçeğinden hareketle, işçilerin yüzde 93’ünün sözleşme kapsamı dışında kalmasını kim, nasıl açıklayabilir ki ? Toplusözleşme kapsamı dışındaki işçi sayısına bakar mısınız, 15 milyon 122 bin.

Pes doğrusu…

Olayın bir diğer yüzünde ise sendika üyesi işçilerin de toplu iş sözleşmesi kapsamı dışında çalışıyor olmasıdır.

Ocak 2019 tarihli bakanlık verilerine göre 1 milyon 859 bin sendika üyesi olarak gözükse de bunların 727 bini (yüzde 39’u) toplu  iş sözleşmesi kapsamında değildir. 

Öyleyse, işverenlerin tek hedefi var, işçileri köle gibi çalıştırmak. İktidarın çalışma hayatına ilişkin tercihleri ve bu konudaki yasal düzenlemeleri de, bu köle düzeni yaratma hevesine çanak tutuyor.

Ama, yağma yok. İşçi sınıfının kazanılmış hakları yok sayılamaz. Çünkü, o haklar, ağır bedeller ödenerek kazanıldı. Bugün, gerekirse yine ağır bedeller ödenerek korunacaktır.

İktidar, ‘Sendikalaşmada, bizim dönemimizde artış oldu’ ifadesiyle övünse de, 2013-2019 arası yaşanan yaklaşık 850 bin kişilik artışın temel nedeni kamu taşeron işçilerinin sendikalaşmasının kolaylaştırılmış olmasındandır.

Ancak, bu işçilerin toplu iş sözleşmesi hakları kısıtlandığı için bir türlü toplu iş sözleşmesi kapsamı içine giremiyorlar.

Gelelim, Kocaeli’ndeki duruma…

Kocaeli, ne sendikalaşma oranının en düşük, ne de yüksek olduğu iller arasında.

Antalya, Denizli, Yalova, Muğla, Mardin, Gaziantep, İstanbul, Ordu, Şırnak ve Uşak sendikalaşmanın en düşük olduğu iller. Sendikalaşmanın en yüksek olduğu iller ise belediyeler dahil kamu işçiliğinin yüksek olduğu Zonguldak, Kırşehir, Rize, Karabük, Kırıkkale, Kütahya’dır.

Görüldüğü üzere, Kocaeli’ndeki durum, ne kötü ne de iyi. İşverenler, vaziyeti idare etmek konusunda oldukça maharetli.

Bu duruma, sendikaların da çok etkin biçimde karşı çıkmadığı anlaşılıyor. Eğer böyle olmasaydı, örgütlenme konusundaki mücadele birkaç tık öteye taşınmış ve Kocaeli örgütlenmenin en yüksek olduğu iller arasına girmiş olurdu.

15-16 Haziran hak arama eylemlerinin merkezi konumundaki Kocaeli’nin durumu, bugün için Türkiye işçi sınıfı hareketi açısından iyi değil.

Sonuç olarak;

Ülkedeki sermaye hegemonyasını doğrulayan veriler, aynı araştırmanın grevlere ayrılan paragrafındaki ifadelerle de doğrulanıyor.

O ifadelere göre, 1984- 1995 arasında yıllık ortalama greve katılan işçi sayısı 60 bin civarında iken, bu sayı 1995-2000 yılları arasında 9 bin civarına, 2000’lı yıllarda a ise 5 bin civarına geriledi. 2003 yılında itibaren ise grevi ertelenen (yasaklanan) işçi sayısı 193 bin oldu.

İşçi sınıfının ilimiz ve ülkedeki bu örgütsüzlüğü (güçsüzlüğü) dolayısıyla kaybedilen ekonomik-demokratik mevzileri yeniden kazanmadan, sermaye çıkarlarını koruyan siyasal yaklaşımlardan, onların yerel ve geneldeki iktidarlarından kurtulmak pek olası değildir.

Herkesin, hesabını buna göre yeniden yapması zorunludur…

Bu yazı toplam 2554 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
BARBAROS TANTAN Arşivi