O KADAR AÇLAR Kİ…

O KADAR AÇLAR Kİ…

Belediye ekiplerinin insanlara yaklaşmayan canları nasıl yakaladıklarına hemen hemen hepimiz tanık olmuşuzdur. Üfleme ile anestezi ilacı yüklü iğne atılır....

Belediye ekiplerinin insanlara yaklaşmayan canları nasıl yakaladıklarına hemen hemen hepimiz tanık olmuşuzdur. Üfleme ile anestezi ilacı yüklü iğne atılır. Anesteziyi alan can ta ki düşüp bayılana kadar koşar, ekipte onu takip eder. Hatta çoğu kuytu bir yerde düşer ve yakalanamaz. Ekip gider, o ayılır ve yerine gelir.

Bu hafta Balçık Köyü ile Kadıllı Köyü arasındaki ormana atılan canlar için çalışma yaptık. Kısırlaştırmak için yakalama çalışmasında, önce önlerine yemek döktük, bir araya toplanmalarını sağladık. Sonra belediye ekipleri iğneleri attılar. Hazırdılar, ormana doğru kaçacak canları takip etmeye. Bayıldıkları yerde de alacaklardı. Ancak öyle bir şey olmadı. İğne atılan canların çoğu fark etmedi iğnenin battığını, fark eden bir tanesi döndü, ağzıyla iğneyi çıkardı ve yemeğe devam etti. Yerken bayıldılar. Baygınken yemeğe çalışıyorlardı hala. O kadar açlardı ki. Böyle tepkisizlik görmedim ben bu zaman kadar. Bu kareyi herkesin görmesini isterdim. Bu canlara insanlar olarak ne yaptığımızı. Orada olmalarının tek nedeni bizleriz. Bizlerin egoları, gereksiz korkuları ve tahammülsüzlüğümüz kendimizden başka her şeye.

Peki neden bu canlar orada ve bu kadar fazla sayıları? Çünkü Gebze Belediyesi dışındaki, oralara can bırakma hakkı olmayan belediyeler, aldıkları yere bırakmaları gereken canı, yerine bırakmak zor geldiği için götürüp bu bölgeye atıyor. Dolduruyor arabaya, sonra gidip sadece arabanın kapısını açıyor. Kimseye laf anlatmak zorunda olmamak onları rahatlatıyor. Kimsecikler yok, ormanın ortası. “Neden buraya bırakıyorsun, biz bunu istemiyoruz” diyen yok. Onlar da mahallelerden aldıkları köpeği bırakırken yaşadıkları “5199 sayılı kanuna göre buradan aldık, buraya bırakacağız. Hem bu köpek zararsız, hiçbir vakası yok. Siz korkuyorsunuz diye bütün gün şurada yatan köpeğin yerini değiştiremeyiz. Bu kanuna aykırı” demek zorunda kalmıyorlar, vatandaşla karşı karşıya gelmiyorlar. Bazı insanlar da getirip oraya bırakıyorlar emektar canları. Yaşlandıkları için işe yaramayanları, bremen mızıkacıları misali. Kısır olmayanlar yavruluyor. Yavrular, anneler, diğerleri, hepsi perişan haldeler. Getirilen kemik, kuru ekmek, yetersiz miktarda mama dominant olanlarca yeniyor. Bide çoğunluğun olduğu yerde çeteleşme var. Yeni atılanlar, çekinik olanlar hiç yaklaşamıyor yemeğe. Dipsiz kuyuya döndü orası.

 Orada sayılar artmaya başladıkça hayvan severler oralara besleme odakları kurmaya başladılar. Kulübeler konuldu, beslemeler yapılmaya başlandı. Ancak bu beslemeler hiç de düzenli değil. Herkes elinden geldiğince, vakti yettiğince. O kadar fazla ki sayıları.

Yapılan büyük bir yanlış var ortada, bizim yanlışlarımızın sonucunu bu canlar hayatları ile ödüyor. Orman hayvanı değil bunlar. Evcilleştirdiğimiz, bize bağımlı hale getirdiğimiz, sonra da terk ettiğimiz, ölüme mahkûm ettiğimiz, ancak bunun sorumluluğunu dahi duymadığımız, bir kez dönüp arkamıza bakmadığımız yaşamlar. Telefonu kaldırmadan, şikâyet etmeden bir kez daha düşün ve vicdanının sesini dinle…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.