Tuncer Altunbulak

Tuncer Altunbulak

GÜZEL GÜNLER GÖRECEKSİNİZ ÇOCUKLAR!...

GÜZEL GÜNLER GÖRECEKSİNİZ ÇOCUKLAR!...

 

            Annem bana ne uyumadan önce, ne de uyutmak için hikaye, masal anlatmamış.

            Bir gün olsun öperek, koklayarak uyutmamış…..

            Sevmediğinden değil tabi!...

            Böyle güzel şeyleri bilmediğinden!...

            Sevmek için ortam bulamadığından,

            Büyüklerden utandığından,

            Büyükleri aşacak bir kültüre ve bilinci olmadığından....

            Burası Anadolu’nun, kültürün, bilincin girmediği bir dağ köyü. Burada ortaçağ töreleri geçerli.

            Anadolu’da hala böyle şeyler yaşamıyor.  Delikanlılar büyüklerin yanında eşlerini isimleriyle çağırmazlar. Çocuklarını sevip, okşayamazlar.

            Sevgiye yasak konmuştur, pranga vurulmuştur.

            Benim doğup, büyüdüğüm yerde Rahmetli annem böyle bir köy kızıydı.

            Ağlamayayım diye cinler, perilerle korkuturmuş.

            Yani; bugünkü melankoliklik, nevrotiklik ve delilik çocukluğumdan kalmadır.

            Annem, babam, öğretmenlerim bile güzel şeyler söylememişler. Güzellikler olsun diye uğraşmamışlar. Hep kötülüklerle, hurafeliklerle geçmiş hayatları.

            Hayatları tarla, tırpan, inek, öküz, koyunlar arasında geçmiştir. Yoksulluk ve garibanlık ruhlarını esir almış, doğum yapmaya aday kadınların çoğu doktorsuzluktan dolayı doğum anında ölmüştür.

            Bir çoğu hamileliklerini önlemek için kullandıkları ilkel yöntemlerle ölmüşler.

            “Güzel günler göreceğiz” diyor Nazım Hikmet. Moral veriyor.

            Göreceğiz tabi..

            Bunun için Taksim’de ve Türkiye’nin her yanında mücadele veriyoruz. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ni kapatmasınlar diye forumlar düzenleyip, halkı bilinçlendiriyoruz.

            Bütün bunlar, Nazım Hikmet’in dediği “güzel günler”e giden yollardır.

            Çocuklarımız cahil kalmasınlar, gelinler doğum yaparken ölmesinler, sevgi ve barış her şeyin üstünde olsun diye  bugün Türkiye’nin her yanında mücadeleler veriliyor.

            Bu güne kadar bizi yönetenler bizleri insan yerine koymamışlar.

            Güzel günler görelim diye çaba harcamamışlar.

            İşte bugün  Taksim’de ve Türkiye’nin her yerinde verilen mücadeleler üzerimizdeki baskıyı ve demokrasiyi dışladıkları, yerin dibine sokmak içindir.

            Bizler, dilsiz çocuklardık.

            Dilsiz doğduk.

            Ahmet Arif’in deyişiyle “Üç gün meme vermediler bize”

            Töremiz böyle diye benim yaşımı, ineklerin yaşıyla denkleştirdi.

            Babam, annem  “sarı kız doğurduğundan 10 gün sonra da sen doğdun” derdi.

            Sarı kız dediği, bizim inektir.

            Annem ismimi, babasının isminden koymuş. Yani ben, ismimi bile kendim seçmedim.

            Hiç unutmuyorum; annemin babası bana kızdığı zaman “Defol ulan, lanet şeytan, sen beni günaha sokuyorsun, sana uyunca ne yaptığımı, ne söylediğimi bilmiyorum”

            Ben isyan etmeyi, büyüdüğüm topraklarda öğrendim.

            Sosyalist olmayı da dedemin suçlamasından dolayı seçtim.

            İyimserlik taraflarımı hem yönetenler, hem de yöredeki büyüklerim azaltmışlar.

            Kafka’yı, Dostoyevski ve Tolstoy’u sevmemin altında bu marazi düşüncelerdir.

Bu yazı toplam 910 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tuncer Altunbulak Arşivi